Türkçede “işaret” manasında kullanılan “im” kelimesinden türeyen “imge” batı dillerinde “imaj anlamına gelmektedir. “İm” kelimesi, bir olayın durumun ya da bir varlığın gösterildiği olay ya da durum olarak nitelendirilmektedir.
“Hayal” sözcüğü ile de aynı anlama gelen imge, Osmanlı edebiyatındaki “mazmun” sözü ile aynı anlama gelmektedir. Fakat mazmunların kalıplaşmış belli bir anlamları varken imgelerin kendine özgü anlamları vardır.
Bireyi içine alan doğa ve toplum, kişinin hayal kurmasını sağlamaktadır. Diğer bir deyişle tüm somutluğu ile gerçek, hayalin kaynağı olmaktadır. İnsanlık tarih süresince kendilerini çeşitli durumlarda etkileyen ve şekillendiren gerçekle karşılaşmış, gerçekleri görünen ve görünmeyen taraflarıyla anlamaya çalışmışlardır.
Gerçek bir yönden insanlığın problemleri arasında sayılmıştır. Gerçeği anlamaya ve kavramaya çalışan insanoğlu, gerçeğin ötesine gitmek suretiyle gerçekle onu yapan metafizik arasındaki bağlantıyı belirlemeye çalışmıştır.
Gerçek, kendi doğallığının dışında da işleyen bir sürece sahipken varlık biçiminin olduğunu keşfetmek ile başlayan hayaller, zamanla gerçek ve gerçek dışı arasındaki ilişkiyi belirleyen bir zihin mekanizması olmuştur.
Kısaca şu şekilde ifade edilebilir: Gerçekleri, dini, felsefi ve bilimsel yollardan anlamaya ve kavramaya çalışan insanlık, gerçeğin ötesinde bir meta gerçek olduğu fark edilmiştir. İmge ise bu fark ile ortaya çıkmıştır. Anlaşıldığı üzere bütün bunlar zihinsel bir etkinliğin sonucunda ortaya çıkmaktadır. Kısaca imge, insan zihninde gizemli bir etkinliğin ortaya çıkardığı bir mekanizmadır.
Zihnimiz, akıl etme, fikir üretme, duyumsama, öğrenme, algılama ve unutma gibi pek çok hareketi yapan merkez olmaktadır. İnsanlığın bedenine yön veren, vücudunun çalışmasını sağlayan zihin, hayal dünyasının bir başka deyişle imgelemin de oluşmasını sağlamaktadır.
İnsan, görülen, duyulan, dokunulan, koklanan ve tadılan her şeyi somut yönüyle algılamaktadır. Farkına varılır ya da varılmaz fakat herkesin hafızası ister istemez gerçeklerden yola çıkarak hayal kurmaktadır. Bazı zamanlar buna saçma, anlamsız denilebilir fakat bu zihinsel etkinlik doğası gereği sürekli faaliyettedir. Sıradan bir bireyin yaptığı imge etkinliği olduğunun farkında olmazken sanatçı (şair, ressam, heykeltıraş, müzisyen, romancı vb.), sanatsal etkinliklerini oluşturmak için bilinçli olarak imge üretmektedir.
Gerçek sanatçıyı kısıtlar, sanatçıyı belli bir şekle sokar, hareketsizleştirir. Sanatçı gerçekler okyanusunda imge kurarak yelken açar, bir bakıma gerçekliğin ötesini aşarak metafizik olanı yakalamaya çalışmaktadır. Şairler kelimeleri, ressam renkleri, heykeltıraş taşları ve plastikleri, müzisyen ise sesleri ve notaları kullanarak kimsenin daha önce görmediği, duymadığı ve hissetmediği bir varlık şekline vücut vermektedir. İmge, sanatçının karşılaştığı varlığa nasıl algılayışını gösteren bir yansıma şekli olmaktadır.
Dokunan, koklayan, gören, duyan, ve tadan sanatçı, ilişkisinde olduğu varlığı bu duyusal faaliyetleri kullanarak daha önce hiç rastlanmamış kendine özgü bir forma getirir ve imgeyi ortaya çıkarır. Sanatçının bu duyusal faaliyetlerini kullanması sonucu ortaya çıkan imge (imaj, hayal), sanatçının gerçeği algılama gayretinin bir sonucunu yansıtmaktadır.