Öncelikle ilk olarak şunu bilmekte fayda vardır. Büyük patlama dediğimiz olay, maddenin boş olan uzaya patlayıp dağılması ile oluşmamış; uzayın hızla genişlemesiyle gerçekleşmiştir. Bu sebepledir ki evrende olan her bir kısım merkezde yer almaktaydı.
Bir örnekle anlatırsak evreni, üzerinde noktalar barındıran boş bir balon gibi düşünülür ise bu noktalar galaksinin kümelerini temsil etmiş olur. Balon genişledikçe her bir nokta diğer noktadan uzaklaşmaya başlar. Galaksinin kümeleri arasında olan boşluk, aynı evrende olduğu gibi, zamanla artan bir süratle büyümeye başlar. Burada olan çekim kuvveti ise kümelerin boyutlarını sabit tuttuğu için büyüme ve küçülme gibi bir durum gözlemlenemez.
Bu olayı 1929 yılında Edwin Hubble gözlemledi. Edwin Hubble, uzak galaksilerden gelen ışığı, adeta uzayda yolda yürürken uzuyormuşcasına görüntünün (tayfın) kırmızı olan kısma kaydığını anlamıştı. Işığın dalga boylarının ölçümünü yapan Edwin Hubble, galaksilerin birbirine olan uzaklıklarının doğru orantılı bir seyirde uzaklaştıklarını keşfetti.
Başlangıçta evren tek bir nokta iken noktaların dağılmasıyla evrenin merkezi değişmemiş oldu. Dağılan noktalar şuan bu durumu değiştirmiyor. Büyük patlama’dan yayılan ışık hüzmeleri, kozmik radyasyon şeklinde gökyüzünü her bir tarafta doldurmuş oluyor.
Nasreddin hocaya birgün sorarlar: Hocam dünyanın merkezi neresidir? Hoca bulunduğu yeri işaret ederek “İşte tamda burasıdır” diye cevap verir. Bunu soran kişiler itiraz ederek “Aman hocam olur mu öyle şey” diye itiraz ederken, Nasreddin hoca “İnanmıyorsan ölç de bak” der.